KARANLIK; IŞIĞIN NEGATİF İYONİZE OLMUŞ İZDÜŞÜMÜDÜR! BAŞIMIZDA KÂİNATIN SARKACI.. GEÇMİŞ - ÂN - GELECEK .. VAROLMUŞ VE OLACAK... BURASI GECE VARDİYASI! BURADA HERŞEY OLASI...

Cumartesi, Ekim 29

Zaferler


Cumhuriyet.. Demokrasi.. Ve kanla yazılmış zaferler... Pöh! Düşünüyorum da yaşamımda mutlak galibiyet ve en az kayıpla sonuçlanan, göğüs göğüse vuruşarak kazandığım tek bir zafer bile yok. Hesaba döktüğümde; düşünce tarihi anlatımlarında adı geçen Pirus ve Piron gibi sahte zaferlerle dolu bir ömür tükettiğimi görüyorum. Aslında kendi içinde onların bile hesabı karışık. Pirus; olağanüstü kayıplarla kazanılan, daha çok bozguna benzeyen ve Piron da karşı tarafı yok saymak, görmemek sûretiyle kazanılan bir zafer türü ise benim yaşamımda ikisinin de bu denli net ayırımı yok. Ben; Piron zaferi kazanmak üzere yola çıkıp, Pirus zaferi ile geri dönüyorum çoğunlukla. Yani; amacıma giden yolda öncelikle kimseyi görmüyor, umursamıyorum, ama süreçte o umursamadığım herşey ve herkes ile tek tek çarpışarak, pek çok savaşçı değERimi yitirip, bozguna uğramış fakat amacına da ulaşmış biri olarak eve dönüyorum. Eee, elde ne var? Yalnızlık ve hüzün. Oysa yaşamın en acımasız demidir, ikisinin birleştiği nokta...

Salı, Ekim 25

= ( x / + - )


Önce "çarp" kendini, çoğalt sonsuza.. Sonra "böl" , paylaş onunla bununla.. Ardından "topla" geriye her bir parçanı ve "çıkar" içine yerleşemeyen köşesi kırıkları.. Yaşam eşittir; parantez içinde dört işlem ! İşlemin sonucu hep eksi, hep eksik... Nitekim; parçalanan her oyuncak "tamir edildiğinde" bir parça fazla gelir. Oyuncak iş görür; lâkin bilir de, hep eksiktir bir parçası. Merakım o ki; sahibine düşer mi acep bunun tasası?

Pazar, Ekim 23

İnanmak



"İnanmışların güller açar kalbinde her zaman / bütün korkuları avuçlarından akıp gider..." diyor, hani şu oğlu Galata kulesinden ölüme atlayan adam! Ve ekliyor: "inanmak; biraz da var olmaya benzer " Kim bilir "var olmak" gerçekte neye benzer?

( Sevgili Handân Demiralp ' e çoğaltıp çoğalttırdığı her şey adına minnet ile...)

Çarşamba, Ekim 19

Kum Saati


" içimde bir evin çatı katını dolduracak kadar
gökyüzü, içimde yıldız yıldız bir gece,
içimde kimsesizlik var
içimde aşk var
Allah var
içim
d
e
ço
cuk
luğumun
yetim sokakları var
içimde onur var,gurur
var, hayatın rengi var ve
saygı ve sevgi ve îman ve aşk var
beni temiz bir toprağa gömün e mi?
"
(N.Göktürk'ün sözcüklerinden derleme, bağışlaması ümidi ile... )

Perşembe, Ekim 13

Dinle Böceğim;


"... dinle böceğim, uzun bir seyahate çıkacağım, hareketimden evvel bazı şeyleri söylemek arzusundayım. Yokluğum fazla uzayabilir, zaman zaman, dediklerimi dinleyerek saptarsın ki: hayatta kimse kimseyi anlamaz, kimse kimsenin yerini tutamaz; aşk dediğimiz, ya vahim bir yanlış anlaşılmadır, ya kötü bir hayal kurma tarzı: iki kişinin ikisi de, öbürünün yerine hayal kurmaya kalkıştığından, sükût-u hayaller eksik olmaz! Sen dediğime kulak ver, kendimizden başkasını sevemiyoruz; sevdiğimiz, şahsiyetimizin dışlaştırılmış, bir başkasının üzerinde somutlaştırılmış hayali; o başkası da kendisini üçüncü bir şahıs üzerinde dışlaştırır, somutlaştırır: arada ahenk kurulamaz, nasıl kurulsun, sevdiğimizle sandığımız farklı! Muvaffak bir çift, yalnızlığa tahammülü yüksek iki insan mânasını taşır: çift demek, yanyana iki yalnızlık demek, beraber bile olamamış, kesişmesi bile zor! Onun için böyle bir hayatı, içine girip kurbanı olmadan yaşayacaksın, yani uzaktan. Uzaktaki, soyut, hemen hemen yok bir şahsı sevmekten güzelini tasavvur edemiyorum. Yakında olmayan sevgili tahayyülde yaşatılır, hayalde yaşamak az evvel açıkladığım kaideye uygun olarak, onu kendine benzetmektir; yanında bulunmayacağından, o buna ne itiraz edebilir, ne müdehale: sevdiğini hayalinde değiştirdikçe, kendine benzettikçe daha çok seversin, böylece denge korunmuş olur. Sevmek! Sevmek esasında alıp başını gitmektir, sevgiliden uzaklaşan mutlak aşka yakınlaşır, sevdiğini gönlünde kendi bildiğince yeniden yaratarak..." attila ilhan, fena halde leman
Çalıp söyleyeni de hatırlarım, soğuk ve erken bir gidişte.. Şimdi kim ağlaşır kirpikleriyle, çalarken o Mâhur beste?

Salı, Ekim 11

Yanmak



İnsanın dokunduğunu tutamadığı zamanlarda, acılarını beslemek adına, en küçük bir avuntuyu dahî -ihanet addedip- reddetmesi, bana mâkûl görünüyor. Çünkü acı, tüm canlıların ortak paydası ve ölüm; bu paydanın en geçerli, en gerçek çarpanı. "Benim!" diyene bile zordur yarımağız rahmet dilemek, bakakaldığının ardından. Elde kalan ise acının hazzıdır, bir gömlek yahut tesbih ile çıkılacak rabıta yolculuğundan. Böyle böyle günler çekilir insanın ömründen ve bildiği hiçbir şeyi mârifete çeviremediği, hayâlden bir âlem başlar. Yani rezillik, boyu geçmiştir artık. Ölen ile ölünmeyeceği kadîm bilgisi şöyle dursun, ölüm ile ölünmediği gerçeği bile kifayetsiz kalır, âciz bir kimliğin hükümsüzleşmesine. Sıfırın iki sınırı arasında hiçlikle uzlaşmanın yolunu ararken, atomlarının dağılmasını kayıtsız bir şekilde seyreder insan ve milyonlarca sebepten müteşekkil, mikronlarca hücre cayır cayır yanar. Yanmak? Ateş sudan daha temiz diyedir kuşkusuz.

Pazar, Ekim 9

Hükümsüzleşmek


"Bir sabah uyanıyorsunuz ve yoksunuz. Aynaya bakıyorsunuz, yüzünüz aynı yüz, elleriniz aynı eller... Bedeninizi yokluyorsunuz, orada duruyor... Ama siz hükümsüzleştirilmişsiniz, yoksunuz... Tapındığınız Allah'ın kitabı da dahil olmak üzere her şey, herkes değişmiş, tanımıyorsunuz... Ve bana öyle oldu. " (*)

Yörüngemi şaşırıp, hükümsüzleştiğim o meş'ûm vak'adan beri, bu ilk boylu boyunca yazma/yazılanma teşebbüsüm. Gerekçesini bilmiyorum, ama kıyametin, meğer insanın içinde kopan bir şey olduğunu anladığımdan bu yana, âlemler ötesi bir sürgündeyim âdeta. Ne bir başlığı var içimdeki acının, ne de bir muhâtabı kalbimdeki isyanın. İnsanlar da, dünya da ömrüm gibi kayıp gidiyorlar işte ayağımın altından. Ailenin aile, dostun dost, komşunun komşu olmaklığı eskidi, birkaç dünya gününde ve ben en çok bir " itiraf " gibi ölmeyi diler oldum, dualarla varılan sabahların köründe. Yaşamın, beni ziyâdesiyle aştığını, artık onu taşımanın anlamını kaybettiğimi itiraf ! Ne var? Herkes bir gün kekeleyebilir.
(* Yitirdiğim bütün "A"lara rağmen yitmeyen A.Alatlı'ya ve emeklerine şükranla...)

Çarşamba, Ekim 5

Yazgı


" Beynimizde uçuşan çağrışımları paylaşmamız bir hayâl ve meğer ki konuşmadan anlaşabilelim, seslendirdiklerimizin aklımızdan geçenlerin sulandırılmış bir özetinden ibaret kalmaları mukadder. "

Yazalım o halde ve yazılalım öylesine ...