KARANLIK; IŞIĞIN NEGATİF İYONİZE OLMUŞ İZDÜŞÜMÜDÜR! BAŞIMIZDA KÂİNATIN SARKACI.. GEÇMİŞ - ÂN - GELECEK .. VAROLMUŞ VE OLACAK... BURASI GECE VARDİYASI! BURADA HERŞEY OLASI...

Cuma, Ağustos 25

Yorgunluk

Ç O K - Y O R - G U N - U M ...

Seyir defterini başkası yazsın!

Cuma, Ağustos 18

Kilit


Eğer yaşamın kilidiyse hareket;

o kilidin anahtarı da GİTMEK olsa gerek!

Cumartesi, Ağustos 12

Hondasutra


Balböceğim; sana, bulunduğum yerin haritasını gönderiyorum. Lâkin; orada fazla kalıcı değilim. Birkaç alış-verişten sonra sessiz bir köşe bulup, zihnimdeki bulantı geçene kadar kusmak niyetindeyim. Beni o hâlde bulan olur da, bir mendilin kimyâsına katmak üzere heybesine atarsa, üzülmeyesin.


Tekâmülünü tamamlamış bir kelebeğin gözyaşlarını silecek olmak, ölü yâhut sakat doğmaktan daha iyidir. Zira; gerçeğin ömrü çok kısa ve yenilenmek ister dâima. Gerçeği âhengime katamazsam, düşüncelerim kırık bir plâk gibi aynı nokta etrafında cızırdayıp duracak ve ben, hiçbir zaman parçası olduğum bütünü "anlama" gözlüğümü nerede çıkardığımı bulamayacağım.

Bütün bunlar senin için ne anlam ifâde edecek, kestirmek güç değil, ama lûtfen anla: Artık sonuçları değil, başlangıçları değiştirmek istiyorum! Mayamdaki çamur ile değil, çamurdaki cevher ile yüzleşmeyi diliyorum! İğne ucu kadar şüphen olmasın ki; hasretini çektiğin sevinçler, benim de özlemimdir! Ve sevgim; amaçlarımı açıklayan tek şifremdir. Kriptogram sendedir ve benim emânetimdir.

> Elsiz ve dilsiz kurtçuk: Oruga <

Cuma, Ağustos 4

Yolculuk


Eski yeşil bir araçta gidiyorum. Korkular, umutsuzluklar, aldırmazlıklarla kuşatılmış yollardan geçiyoruz. İnce bir yağmur zaman zaman yolculuğumuza hüzün katıyor. Araçta kaç kişiyiz bilmiyorum. Bilmek de beni ilgilendirmiyor. Yanımda oturan biri var, yağmurluğu koluma değiyor. En azından bir de sürücü olmalı diyorum. Alnımı cama yapıştırdım, içimdeki sesi dinliyorum. Bir şarkı bu, bana ait olmayan, benimsediğim. Dikkatle yolu izliyorum. Bâzan sonu gelmez kırlardan, bâzan bezgin kentlerden geçiyoruz. Cılız ağaçlar, beton karmaşasının arasında karşımıza çıkıyor arada bir. Bir işarettir deyip umutlanıyorum. Geçtiğimiz sokaklar daralıp genişliyor. Kalabalıkları da görüyorum ıssızlığı da. Yorgun yaşamların ağırlığıyla köhneleşmiş binalar, soğuk, acımasız ve sırıtkan beton bloklarla içiçe geçmiş. İnsanlar bezgince kendi yalnızlıklarında. Çocuklar henüz gülebiliyorlar. Onları ne çok seversin! Ve kediler uzak uygarlıklarından kopup gelmiş; bir daha asla geri dönemeyeceklerinin farkında dolaşıyorlar. Bir tek onların çözebildiği yaşamın anlamı gözlerinde, bilgece bakıyorlar. Bize söyleyemedikleri gizleri ile yorgun. Tozduman içerisinde görkem ve yoksulluk sarıyor çevreyi.


Eski yeşil aracın içinde umutsuzluğum ve özlemlerimle bilmediğim bir yöne gidiyorum. Diğer yolcular nereye gidiyorlar, onların aradıkları ne, seni tanırlar mı? Bilmiyorum. Alnım camın serinliğinde yitirdiklerimi düşünüyorum. İçim kanıyor. Dikkatle durakları dönemeçleri izliyorum, bir yerde yoluma çıkacaksın bekliyorum. O âna kadar eski yeşil aracın içinde gidiyor, gidiyorum.

Tam o yeşil araçtan çıkarıp, beni bir çukura koyacaklar, başlıyor sağır edici çığlıklar ve uyanıyorum. Düş Perisi gülüyor halime, kızıyorum. Ama derin bir "oh!" çekmeyi de unutmuyorum.