KARANLIK; IŞIĞIN NEGATİF İYONİZE OLMUŞ İZDÜŞÜMÜDÜR! BAŞIMIZDA KÂİNATIN SARKACI.. GEÇMİŞ - ÂN - GELECEK .. VAROLMUŞ VE OLACAK... BURASI GECE VARDİYASI! BURADA HERŞEY OLASI...

Cumartesi, Aralık 29

Göremiyorum...

Her durumda birbirinden farklı göz kusurlarına sahipmişiz gibi, kimi zaman uzağı, kimi zaman yakını görmekte zorlanıyoruz. "Zannettiklerimizle" yaralıyoruz hayatlarımızı, umduklarımız birer arzudan ibaret olsalar da onların gerçek olduğuna inanabilecek kadar astigmat bakıyoruz hayata, onun getirdiklerine ve getirdiklerinin içinde rol alanlara...

Oysa gördükleriniz gerçek değiller belki; belki yanılıyorsunuz; belki hepimiz birbirimiz hakkında yanılıp duruyoruz; belki tanrı hepimizi dünya adında bir sualtı ülkesine gönderdi, hepimiz birbirimizi tıpkı su altındaymış gibi kırılmış perspektiflerle görüyoruz; belki de yüzüyoruz biz ama yürüdüğümüzü sanıyoruz.

En dürüst zamanlarınızda bile kendinizi kendinize yalan söylerken yakalamadınız mı bir kez olsun ya da bariz bir biçimde gözler önünde olan gerçekleri istekle saptırdığınızı fark etmediniz mi hiç? İtiraf zamanı şimdi... Kendimiz hakkında dahi tam anlamıyla emin değiliz biz...

Kendimizinkileri olduğu kadar başkalarının ömürlerini de örselenmiş gerçeklerle kemiriyoruz belki... Mayamıza işlenmiş paranoyalarımız ve faydacılığımızla hastalanıyoruz giderek... Ve hiç durmadan iyileştiğimizi söylüyoruz birilerine; zehirli bir sarmaşığın ruhumuzu biteviye artan bir hızla sardığını hissederken, başkalarının da aynı dertten mustarip olduğunu düşünmüyoruz bile...

Göremiyorum, göremiyorsunuz, göremiyorlar ve içinde bulunduğumuzu bilmediğimiz bir karanlıkta el yordamıyla öldürmeye çalışıyoruz yalnızca birbirimizi...

Pazar, Aralık 16

Bir Avuç Duman

Düşünce bir köprü, kıldan ince, kılıçtan keskin... Kalabalıklar geçemez üzerinden. Ülkeler asırlarca habersiz yaşamış birbirinden. Ne Asya Avrupa’yı tanımış, ne Avrupa Asya’yı. El Biruni boşuna anlatmış Hint'i çağdaşlarına. Kıt'alar kapalı birbirine. Yalnız Kıt’alar mı? Aynı mahalledeki insanlar birbirlerine yabancı. Her ev meçhule giden bir kompartıman. Kompartımandakiler tesadüfün bir araya topladığı üç beş yolcu. Ne Marx’ın annesi oğlunu anlayabilmiş; ne Cromwell, Milton’u. Saint-Simon Ebediyete giden yol tımarhaneden geçer diyor. Tehlikeli bir durak, tımarhane. Birçok yolcular cinnette karar kıldı: Nietzsche, Hölderlin. Comte, ömrü boyunca huysuz bir aşık gibi dalaştı cinnetle. Ayrılan birleşen, tekrar ayrılan bir çifttiler. Ve Rubaçof zindanının duvarında sesler duydu, kelimeleşen sesler. Bir avuç kelime kıtaları birbirinden ayırır, yer sarsıntısı gibi. Uçurumlara köprü atan cümlelerde var. Bir ırmağa benziyor zaman. Hayretten dona kalmış. Perdede hep aynı gölgeler. Karagöz'ün repertuvarı tarihinkinden daha zengin. Juvenal'i öfke şairleştirmiş, öfke yani isyan. Şark'ta fert değil, sokak isyan eder. Sorumsuz ve şuursuz bir bir ayaklanış. Hikmet, hamakatle vuslatı hayatın tabii cilvesi saymaktan ibaret. Batılı için tekamül bir başkalaşma, bir kişileşme. Sürünün tarihi yok. Ama tarihin yaratıcısı o. Sürünün önüne geçmek, sürüden ayrılmak mı? Aradaki mesafe uzayınca, evet! Coşmak lazım, diyor Saint-Simon, yaşamak lazım. Hem zirvelerde, hem uçurumlarda yaşamak. Dizginleri gerilen at şahlanır, ama kanatlanmaz. Tecrübe, harem ağalarının silahı. Büyüklerin bu koltuk değneğine ihtiyacı var mı? İsa tecrübesiz. Saint-Just tecrübesiz olduğu için ulu. Tecrübe, bayalığa alışmak ve bayağılaşmak.



İnsanları eskisi kadar sevmemek.



İnsanları ve eşyayı.



Galiba ölmek de bu.