KARANLIK; IŞIĞIN NEGATİF İYONİZE OLMUŞ İZDÜŞÜMÜDÜR! BAŞIMIZDA KÂİNATIN SARKACI.. GEÇMİŞ - ÂN - GELECEK .. VAROLMUŞ VE OLACAK... BURASI GECE VARDİYASI! BURADA HERŞEY OLASI...

Salı, Mayıs 27

Sobe

Hâlâ saklambaç oynayan çocuklar var mı, bilmiyorum. Lâkin yetişkinlerin "oyunlarını" gördüğümde kimi zaman, "sobe" dememek için kendimi güç tutuyorum. Hiçbir sözcük durumu ondan daha iyi ifade edemiyor çünkü o hallerde.

Senin sanki beni düşünüyormuş gibi gösterip "yardımıma" çağırdığın, aslında kendi gözünün önünde olmasını istediğin "suç ortağın"... SOBE.

Sen, yerine geçmek istediğin kişinin yakınlarıyla, "içeriden" bilgi sızdırmak için dostluk ediyorsun... SOBE.

Sen, ancak bizim çözebileceğimize inandığın bir sorunun olduğunda arıyorsun bizi... SOBE.

Senin bana yaklaşman benim vasıtamla bir başkasına ulaşmayı tasarladığından... SOBE.

Sen, kimsenin şahit olmadığı anlarda sinsice sokuşturduğun sözlerin ve davranışlarınla sonunda zıvanadan çıkarttığın insanı o haliyle kalabalıklarla karşı karşıya bırakıp, en masum yüzünü takınarak çekiliyorsun geriye...SOBE.

Sen, istediklerini elde etmek uğruna başlangıçta her sözü verip sonra kıvırttığında buna "aşk" gibi, "özlem" gibi bahaneler uyduruyorsun... SOBE.

Sen, beni aldattığın kişiyi bana sevdirmeye uğraşıyorsun... SOBE.

Sen, birisini çok özel bulduğundan söylediğin hissini verdiğin sözleri herkese söylüyorsun... SOBE.

Sen, kendi çıkarına olan şeyleri karşındakinin iyiliği için yapıyormuş kisvesine büründürüyorsun... SOBE.

Sen, âlicenap tavırlarını etrafındakileri hükmün altına almak gayesiyle sürdürüyorsun... SOBE.

Sen, varlığının seni gölgede bıraktığını sezdiğin hemcinsini karalamaya, bulunduğun ortamdan uzak tutmaya çabalıyorsun... SOBE.

Sen, birisine haset gittiğinde ona dair tatsız yakıştırmalar yapıyorsun... SOBE.

Sen, senin tutumun yüzünden mutsuz olan birinin mutsuzluğuyla dalga geçiyorsun... SOBE.


Çocukların mâsumâne "çanak çömlek patlatmalarına" benzemiyor büyüklerin hesaplı, planlı kandırmacaları. Hayat saklambaç oyunundaki sâfiyeti taşımıyor. Bir kez "ebe" olduysanız hep öyle kalmanız bekleniyor. "Gözlerinizi kapatıp sayın" diyorlar : Bir, iki, üç... beş... on... Hiç bitmiyor bu, bir karabasan gibi sona geldikçe yeniden başa dönülüyor; bir, iki... beş...

Biz sayıyoruz; onlar bilmediğimiz bir oyunu oynamaya devam ediyorlar.

"Önüm, arkam, sağım, solum SOBE!" diyorum ve ben bu oyunu bırakıyorum.

Cumartesi, Mayıs 24

Silgi

Baş dönmesi gibi bir şey...
Ayağınızın altından yerin çekilmesi...
Bir toprak kayması... Bir deprem...
Hiç beklemezken, güvenini kaybetmek böyle bir his olmalı...

Kendine ya da başkasına, hatta belki bir şeye, orası pek önemli değil... Yarattığı sarsıntı, açtığı boşluk, geride bıraktığı huzursuzluk, endişe ve güçsüzlük hali sizi bîtap düşüren.

Şuursuzca bir paniğe kapılmak önce, tam ne olduğunu anlayamadan. Sonra tutunmaya çalışmak, tekrar "normalleşme" çabası... Ve "sendeleyerek" doğrulduğunuzda, artık içinizde yer etmiş o buruk "bilgi". Dimdik yürüdüğünüzde, sapasağlam bastığınızda, en kunt duvarlara dayandığınızda bile aniden yoklayan "yine olabilir","her zaman olabilir","daha da fenası olabilir" duygusu.
Unutmak onun için güzel bazen. O yüzden hoş, yepyeni bir sayfa açtığını düşünmek. "Başka bir hayatın" kapısını aralayacak işlere yönelmek, önceden görmediğiniz diyarlara yolculuk etmek, farklı çevrelere girmek, değişik hobiler edinmek hep bunu için. Her birinden umduğunuz, bir "silgi" olmaları değil mi esasında? Bütün kötü anıları silecek türden...
Peki, yeryüzünün en tesirli "silgi"si ..?