KARANLIK; IŞIĞIN NEGATİF İYONİZE OLMUŞ İZDÜŞÜMÜDÜR! BAŞIMIZDA KÂİNATIN SARKACI.. GEÇMİŞ - ÂN - GELECEK .. VAROLMUŞ VE OLACAK... BURASI GECE VARDİYASI! BURADA HERŞEY OLASI...

Cuma, Şubat 14

Zorlama ile olmuyor...



“İnsanları çok seviyorum” diyor...

Olur olmaz bir yerde, alakalı alakasız bir anda böyle başlıyor söze... Veyahut konuşmalarının arasına mutlaka sıkıştırıyor bu cümleyi... İşin tuhafı en çok da bu vurgulama ihtiyacı belli ediyor onun belki de herkesten daha az sahip olduğunu bu duyguya. İnsanlığı sevmekle insanları sevmeyi mi karıştırıyor birbirine diye düşünüyorsunuz...

Az ya da çok sevdikleriniz, hiç sevmedikleriniz, ne sevip ne sevmedikleriniz geliyor aklınıza... Hatta önce sevip sonra nefret ettikleriniz, pek hoşlanmadığınızı sanırken sevmeye başladıklarınız...

Bir sahtelik seziyorsunuz...

Şüphelenmekte haksız değilsiniz...

Güçlü duyguları hissetmesi kadar zordur çünkü söylemesi de.

Nasıl herkese aynı yoğunlukta hisler besleyebilir ki bir insan...“Bütün kadınları sevdiği” için hiçbir kadını çok sevemeyen erkekler gibi kimseyi fazla sevemediklerinden midir bu halleri... Kendilerinde eksikliğini gördüklerinden midir bunu dile getirme istekleri...

İnanmaya ve inandırmaya çalışırken nedir gerçekte üstünü örttükleri... İçlerinde kök salmış bir sevgisizliği gözlerden kaçırmak mı yoksa asıl acıklısı hiç sevilmemiş olmak mı... Her insanı sevmeye mecbur addeden bir kimlik arayışı mı bahis konusu olan, nahoş niyetleri perdeleme çabası mı...

Nedendir her daim sevgiden, iyilikten dem vurup da adaletin önemini hesaba katmamak... Zorla sevemezsiniz, duygularınıza söz geçiremezsiniz ama dilerseniz adil olmayı başarabilirsiniz.

Sevgi ölçüye gelmez, adalet ise belli kriterlere uymayı gerektirir; sevdiğinizi kayırmayı, sevmediğinize haksızlık yapmayı meşrulaştırma, en azından hoş görme tehlikesi vardır sevgiyi abarttığınızda. Herhangi bir sevgiyi kutsallaştırdığınızda kaçınılmazdır çok zaman hakkaniyetten uzaklaşmak da...

Bazı dönemler bazı duygular öyle yüceltilir ki bakarsınız evvela o duyguya zarar vermiş bu gayret. Son zamanlarda aşkın, sevginin başına gelenler misali. Aşınmış, hırpalanmış, içi boşalmış her ikisinin de. Kullana kullana sıradanlaşmış, onları ifade eden kelimelerle beraber bu duyguların da büyüsü kaybolmuş sanki.

Nicedir “aşk” denildiğinde yüreği hoplamıyor çoğumuzun, sevgiden söz açıldığında içimiz ılınmıyor... Nüanslar unutulmuş, ara tonlar çekilip gitmiş hayatımızdan, tekdüze bir melodinin esiri olmuşuz, tek sözcükle tanımlanamayan renklerin, lezzetlerin zenginliğinden mahrum yaşamaya alışıyoruz.

Duyguların dilimizi, dilimizin duyguları besleyen bir yanı var; birinin noksanlığı diğerini solduruyor... Seçtiğimiz hatalı kelimeler hislerimizin boynunu büküyor... Yeniden konuşmaya başlamadan evvel sessizliğe muhtacız galiba; şöyle bir durup iç sesimizi dinlemeye ve yavaş yavaş hakkını vermeye hem en nadide duygularımızın hem anlam kaymasına uğramış sözcüklerimizin.

Es vermeyi de o ‘es’in süresini de bilip öğrenmeden, notaları doğru basmadan mümkün değil galiba bu kakofoniden kurtulmak. Avaz avaz yükselen bir çığırtkanlıktan sıyrılmak için tizleri, pesleri, diyezleri, bemolleri hatırlamamız gerek. Arkadaşlığı, dostluğu, hoşlanmayı, tenselliği, sempatiyi, aşkı, sevgiyi, tutkuyu birbirinden ayırt edebilmek, her birinin kendi içindeki yoğunluk farklarını algılayabilmek biraz daha özen bekliyor olmalı bizden.

Duyduğumuz her yakınlığa sevgi diye diye, aşk diye diye sığlaştırdık aşkı da sevgiyi de. Ağzımıza pelesenk edip adeta pespaye ettik. Nadir yakalanan bu güzelliklere inancımızı da yaşanacaklarına dair umutlarımızı da tükettik böylece. Ve diğer duygularımızla; cazibenin heyecanıyla, arkadaşlığın neşesiyle, dostluğun dayanışmasıyla, tutkunun ateşiyle, hoşlanmanın hazzıyla, tenselliğin tatminiyle, sempatinin sıcaklığıyla mutlu olma şansımızı da yitirdik.

Söyleye söyleye hafiflettiğimizden hakikisine rastlarsak şayet ağırlığını taşıyamıyoruz... İçimizde demlenmeden ‘servis edip’ her duyguyu bazen, kekre bir tat bırakıyoruz damaklarda... Alabildiğine kolay seriyoruz ortaya, hemen itiraf ediyoruz sevgimizi, oysa dili tutulmaz mı derinden sevenin, sevdiğinin yanında...

Yalnızca bir insanı bile bir kez olsun hakkıyla sevmiş olmak, anlatmaz mı bize zaten bütün insanları sevmenin imkânsızlığını da...