“İnsanları çok seviyorum” diyor...
Olur olmaz bir yerde,
alakalı alakasız bir anda böyle başlıyor söze... Veyahut konuşmalarının
arasına mutlaka sıkıştırıyor bu cümleyi... İşin tuhafı en çok da bu
vurgulama ihtiyacı belli ediyor onun belki de herkesten daha az sahip olduğunu
bu duyguya. İnsanlığı sevmekle insanları sevmeyi mi karıştırıyor
birbirine diye düşünüyorsunuz...
Az ya da çok sevdikleriniz, hiç
sevmedikleriniz, ne sevip ne sevmedikleriniz geliyor aklınıza... Hatta önce
sevip sonra nefret ettikleriniz, pek hoşlanmadığınızı sanırken sevmeye
başladıklarınız...
Bir sahtelik seziyorsunuz...
Şüphelenmekte
haksız değilsiniz...
Güçlü duyguları hissetmesi kadar zordur çünkü
söylemesi de.
Nasıl herkese aynı yoğunlukta hisler besleyebilir ki bir
insan...“Bütün kadınları sevdiği” için hiçbir kadını çok sevemeyen erkekler gibi
kimseyi fazla sevemediklerinden midir bu halleri... Kendilerinde eksikliğini
gördüklerinden midir bunu dile getirme istekleri...
İnanmaya ve
inandırmaya çalışırken nedir gerçekte üstünü örttükleri... İçlerinde kök salmış
bir sevgisizliği gözlerden kaçırmak mı yoksa asıl acıklısı hiç sevilmemiş olmak
mı... Her insanı sevmeye mecbur addeden bir kimlik arayışı mı bahis konusu olan,
nahoş niyetleri perdeleme çabası mı...
Nedendir her daim sevgiden,
iyilikten dem vurup da adaletin önemini hesaba katmamak... Zorla
sevemezsiniz, duygularınıza söz geçiremezsiniz ama dilerseniz adil olmayı
başarabilirsiniz.
Sevgi ölçüye gelmez, adalet ise belli kriterlere
uymayı gerektirir; sevdiğinizi kayırmayı, sevmediğinize haksızlık yapmayı
meşrulaştırma, en azından hoş görme tehlikesi vardır sevgiyi abarttığınızda.
Herhangi bir sevgiyi kutsallaştırdığınızda kaçınılmazdır çok zaman
hakkaniyetten uzaklaşmak da...
Bazı dönemler bazı duygular öyle
yüceltilir ki bakarsınız evvela o duyguya zarar vermiş bu gayret. Son zamanlarda
aşkın, sevginin başına gelenler misali. Aşınmış, hırpalanmış, içi boşalmış her
ikisinin de. Kullana kullana sıradanlaşmış, onları ifade eden kelimelerle
beraber bu duyguların da büyüsü kaybolmuş sanki.
Nicedir “aşk”
denildiğinde yüreği hoplamıyor çoğumuzun, sevgiden söz açıldığında içimiz
ılınmıyor... Nüanslar unutulmuş, ara tonlar çekilip gitmiş hayatımızdan,
tekdüze bir melodinin esiri olmuşuz, tek sözcükle tanımlanamayan renklerin,
lezzetlerin zenginliğinden mahrum yaşamaya alışıyoruz.
Duyguların
dilimizi, dilimizin duyguları besleyen bir yanı var; birinin noksanlığı diğerini
solduruyor... Seçtiğimiz hatalı kelimeler hislerimizin boynunu büküyor...
Yeniden konuşmaya başlamadan evvel sessizliğe muhtacız galiba; şöyle bir
durup iç sesimizi dinlemeye ve yavaş yavaş hakkını vermeye hem en nadide
duygularımızın hem anlam kaymasına uğramış sözcüklerimizin.
Es vermeyi
de o ‘es’in süresini de bilip öğrenmeden, notaları doğru basmadan mümkün değil
galiba bu kakofoniden kurtulmak. Avaz avaz yükselen bir çığırtkanlıktan
sıyrılmak için tizleri, pesleri, diyezleri, bemolleri hatırlamamız gerek.
Arkadaşlığı, dostluğu, hoşlanmayı, tenselliği, sempatiyi, aşkı, sevgiyi, tutkuyu
birbirinden ayırt edebilmek, her birinin kendi içindeki yoğunluk farklarını
algılayabilmek biraz daha özen bekliyor olmalı bizden.
Duyduğumuz her
yakınlığa sevgi diye diye, aşk diye diye sığlaştırdık aşkı da sevgiyi de.
Ağzımıza pelesenk edip adeta pespaye ettik. Nadir yakalanan bu güzelliklere
inancımızı da yaşanacaklarına dair umutlarımızı da tükettik böylece. Ve diğer
duygularımızla; cazibenin heyecanıyla, arkadaşlığın neşesiyle, dostluğun
dayanışmasıyla, tutkunun ateşiyle, hoşlanmanın hazzıyla, tenselliğin tatminiyle,
sempatinin sıcaklığıyla mutlu olma şansımızı da yitirdik.
Söyleye
söyleye hafiflettiğimizden hakikisine rastlarsak şayet ağırlığını
taşıyamıyoruz... İçimizde demlenmeden ‘servis edip’ her duyguyu bazen, kekre bir
tat bırakıyoruz damaklarda... Alabildiğine kolay seriyoruz ortaya, hemen
itiraf ediyoruz sevgimizi, oysa dili tutulmaz mı derinden sevenin, sevdiğinin
yanında...
Yalnızca bir insanı bile bir kez olsun hakkıyla sevmiş olmak,
anlatmaz mı bize zaten bütün insanları sevmenin imkânsızlığını
da...
|
Cuma, Şubat 14
Zorlama ile olmuyor...
BEKÇİ :
GeCe PERİSİ
/ VARDİYA :
23:59
0
KATILIM
KAYNAK : GeCe VARDİYASI
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)