KARANLIK; IŞIĞIN NEGATİF İYONİZE OLMUŞ İZDÜŞÜMÜDÜR! BAŞIMIZDA KÂİNATIN SARKACI.. GEÇMİŞ - ÂN - GELECEK .. VAROLMUŞ VE OLACAK... BURASI GECE VARDİYASI! BURADA HERŞEY OLASI...

Pazar, Haziran 22

Değmez Mi-ş


Eve geliyorsunuz.

Masada sabahtan kalma boş bir çay bardağı duruyor belki. Koltuğun üzerine içi dışına çevrilmiş bir gazete atılı. Sehpadaki minik küllükte gece içilmiş sigaraların izmaritleri.

Aceleyle çıktığınız için toplamaya fırsat bulamadığınız yaşam izleriniz. Başka bir günde olsa içinizi ısıtacak işaretler. Evinizde olmanın huzurunu hissettirecek minik ayrıntılar.

Öyle bakıp geçiyorsunuz. Her zamanki köşenize alışkanlıkla bırakıveriyorsunuz gövdenizi. “Değmezmiş” diyorsunuz. İçinizden mi geçiriyorsunuz, sesli mi söylüyorsunuz önemi yok. Üstüste tekrarlıyorsunuz ama. Değmeyen şeyin ne olduğunu yalnız siz biliyorsunuz.

Acıdan çok bir anlamsızlık, üzüntüden çok bir boşluk duygusu artık içinizdeki. Telefonunuz çalıyor. Sıkılıyorsunuz. Açmakla açmamak arasında tereddüt ediyorsunuz. Kimseyle konuşmak gelmiyor içinizden. Ne sizi arasınlar ne siz birilerini arayın istiyorsunuz. Hiçbir şey yapmıyorsunuz. Üstünüzde büyük duygusal çalkantılardan sonra yaşanan o yorgunluk hali. Benliğinize hâkim olan bir isteksizlik. Karnınız dahi acıkmıyor. Havanın karardığını parmaklarınızın arasında yanıp duran sigaranın ateşinden anlıyorsunuz. Kalkıp ışığı yakmaya üşeniyorsunuz.

Çok kederli çok yıkılmış değilsiniz... Sadece küçük mutluluklarınızın sizi terk ettiğini fark etmenin kırgınlığını yaşıyorsunuz. Akşam eve döndüğünüzde sevdiğiniz bir müziği dinlerken, ayaklarınızı uzatıp birikmiş dergilerin sayfalarını karıştırmak zevk vermiyor nicedir. Damağınıza uygun alaminüt bir şeyler hazırlayıp ekranın karşısında hoşunuza giden bir programı seyrederken atıştırmaktan tat almıyorsunuz. Televizyonunuzu açmıyorsunuz bile. Yemekten sonra balkonda oturup sigara eşliğinde çayınızı yahut kahvenizi içmenin eski hazzı yok.

Saatlerdir aynı yerde, sessiz ve kıpırtısız, tuhaf bir boşvermişlikle oturup kalmışsınız. Yalnızca o “meşum” kelime hiç susmadan uğulduyor başınızın içinde: “Değmezmiş” 

Mutsuzluktan içinizin katıldığı zamanları hatırlıyorsunuz. Nasıl ıstırap çektiğinizi... Yüzüstü kapanıp geceler boyu ağladığınızı... Ve sonrasında her şeye rağmen sizi ayakta tutan o “yaşadıklarım katlandığım bu müthiş acıya değerdi” hissini...

Oysa şimdi ne kadar pişmansınız... Yaşamadıklarınızı, reddettiklerinizi, vazgeçtiklerinizi, harcadıklarınızı, kaçırdıklarınızı düşünüyorsunuz... Daha önce umursamadığınız onca şeyi... Değmezmiş çünkü, bunu yeni öğrendiniz...

Anlatsanız, dostlarınız “değer mi bunun için kendini hırpalamaya” derler, biliyorsunuz. Zaten asıl bu yüzden üzülüyorsunuz... Biten bir güzelliğin geride bıraktığı hüzün meğerse ne hoş bir halmiş, mumla arıyorsunuz...

İçinizde oluşan şu boşluk tüm duygularınızı yutmuş sanki... Öfke, elem, nefret, hınç, yeis gibi şiddetli olanları değil sade; en ufak keyifleri, ilgileri, heyecanı, neşeyi, ferahlığı hatta... En beteri hayallerin ve ümidin de kaybolması o boşlukta... Aşkın, sevincin, coşkunun, arzunun, başarının getirdiği doyumun, mutluluğun oksijensiz kalıp ölmesi adeta...

Bütün bunları düşünmeyecek kadar bezginsiniz... Dertli de sayılmazsınız, dertlenemeyecek ölçüde usanmışsınız...An gelip bir şeyler “kıpırdanacak”, şöyle bir silkeleneceksiniz elbette; henüz o vakitte değilsiniz... 

Esas fenalık benliğinizde yer edecek şüphede... Bundan böyle kolayca kapılmayacaksınız, teslim olmayacaksınız sizi çeken ne varsa... Bir fren izin vermeyecek hiçbir duygunuzun çok fazla coşup kabarmasına...

Hep devrede kalacak o “alarm” sizi hüsrandan koruyacak lâkin katıksız bir mutluluğa da mani olacak...

Buna sebep olan neyse ya da kimse sitemi bile gereksiz buluyorsunuz...


Usulca kıvrılıp rüyasız bir uykuya dalıyorsunuz...

...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Devinip değişmeyen hiç bir şey yok yeryüzünde, bu sizin ifadeniz. Bu olumsuz duygular da bir gün yerini güzel duygulara bırakıp 'değer' di/miş demenizi diliyorum.