KARANLIK; IŞIĞIN NEGATİF İYONİZE OLMUŞ İZDÜŞÜMÜDÜR! BAŞIMIZDA KÂİNATIN SARKACI.. GEÇMİŞ - ÂN - GELECEK .. VAROLMUŞ VE OLACAK... BURASI GECE VARDİYASI! BURADA HERŞEY OLASI...

Perşembe, Kasım 10

09:10


"..."Kalbim, iki değirmen taşı arasına düşmüş buğday tanesi olsa ancak bu kadar ezilirdi. Ne ağlayabiliyor, ne konuşabiliyor, ne de konuşulanları anlıyordum. Bir ara büsbütün kendimden geçmişim. Odadan deli gibi fırladım. 'Nereye?' diye arkamdan koştular. 'Şimdi geliyorum,' dedim..." Atatürk'ün yaveri Salih Bozok, şuursuzca sarayın merdivenlerinden aşağı koştu. Alt katta boş bulduğu bir odaya dalıp kapıyı kapattı. Az sonra içeriden tek el silah sesi duyuldu. Sesi duyup koşanlar O'nu kanlar içinde buldular. Tabancasından kalbine sıktığı bir kurşunla devrilmişti." can dündar, sarı zeybek
İtiraf gibi bir ölüm... Şiir gibi bir intihar... Bir kalbin beynine oynadığı muhteşem bir "son" oyun... Bu tercih, bu vazgeçiş bir yok oluş olabilir mi? Ve Allah; hiç özüne merhamet edeni cezalandırabilir mi? Kim sorgulayabilir sevdiğini yitirmenin acısını? Kim susturabilir acının fizikötesi çığlığını? Ve kim bastırabilir rûhun yaşama dair yenilgisini? Hiç kimse! Peki; bunca yaşarken, ben neden ölemiyorum? Daha mı az seviyorum yitirdiklerimi? Daha mı çok bağlıyım hayata? Yoksa kalbimin beynime oynayacağı o son oyunun gücü mü eksik bende? O kuvvet ve kudreti kendimde bulamadığım için olsa gerek; kendinde bulanların yaralı rûhuna sarıp bozgunumu, "kuru bir gıpta duygusu ile yaşamak" gibi zavallı bir tercihin ardına saklanıyorum. Çok yazık! Bu ömrün hesabını benden soracaklar bir de...

Hiç yorum yok: