KARANLIK; IŞIĞIN NEGATİF İYONİZE OLMUŞ İZDÜŞÜMÜDÜR! BAŞIMIZDA KÂİNATIN SARKACI.. GEÇMİŞ - ÂN - GELECEK .. VAROLMUŞ VE OLACAK... BURASI GECE VARDİYASI! BURADA HERŞEY OLASI...

Pazartesi, Ağustos 11

Farkındalık

Küçük mutlulukların kıymetini bilmiyor değiliz. Mis gibi kokan bir kahveyi içmenin, bir yaz gecesi yıldızların altında denizi seyretmenin, soğuk ve yağmurlu bir kış günü sıcak evimizde oturup sevdiğimiz bir müziği dinlemenin tadını çıkarıyoruz. Hem de her ânının "farkında" olmaya çalışarak. Tuhaf olan şu ki, aynı şeyleri "farkına varmadan" yaşadığımız günlerdeki mutluluğumuzun şiddetine ASLA ulaşamıyoruz !? Acep, OSHO'nun buna bir formülü var mı; ne der ki Cân'ımın Cân'ı?

4 yorum:

Handan Demiralp dedi ki...

Osho aksi, aykırı, içinde yaşadığı dünyanın kuralları ile uyumsuz bir adamdı Cân, şimdi artık buna bir de ''ölü'' nitelemesi eklenebilir. Senin bu yazına ne gibi bir cevap verirdi acaba, doğrusu ben de bilmek isterdim...

Farkındalık lezzeti azaltmıyor bana kalırsa, büyüteç altına aldığın ve saniyesini sektirmediğin için farklı bir dalga boyunda hissediyorsun daha önceleri üzerine şarrrr diye dökülen mutluluğu, sevinci, hazzı ya da herneyse... Taneciklerine ayırarak yaşıyorsun sanki, düzensiz bir yığılma olmuyor benliğinde, herşey bu yüzden sakin, bu yüzden yerli yerinde. Ayrıca bil ki; farkında olmadığın zamanlardaki hissiyatından geçmeden buraya gelmen zaten imkânsızdı, o vakit kıyas imkânın olmayacaktı... Farkında olmak zordur Cân, pamuk şekerine benzemez tadı, dünyada niye bu kadar aymaz-duymaz insan var sanmaktasın ki ve nedir onların mutluluk dediği şeyin asıl adı? Işığa doğru, sükûn içinde, birbirimizi takip ederek ve herşeyi farkederek... Devam...

GeCe PERİSİ dedi ki...

Allahtan hangi soruyu kime soracağımı unutmamışım henüz. Eline, yüreğine sağlık canımın cân bildiği. Bu taneciklere ayırma işi mutluluğu törensiz, vakûr bir karşılama ile avamlıktan çıkaradursun, bir dikişte içilmesi gereken rom kederler, düzenli bir ordu gibi yığılıp, Hiç ile Her arasında sıkıştırıyor âdemoğlunun yüreğini.

Belki de piramidin katlarını falan boşverip öylece takılmalıydı hayatın kuyruğuna. Çiğ çiğ yemeli, çiğnemeden yutmalı, içerideki koridorların ışıklarını bir bir söndürüp gezmelere gitmeliydi. Meğer ki Zerdüşt buyursun; mesâfeli bir özden, ilkel bir bene dönüş avucuma düşmüş olsun.

Işıksız kalmayasın, hep aydınlıklarda vâr olasın Cân.

Handan Demiralp dedi ki...

Direnme, atla suya, onunla birlikte ak... Tutunacağım diye çırpınma, bir kaya, bir dal, bir el arama, kendini bırak... Bu bırakışta hem su zerresi olmayı, hem girdabı, hem serinliği, hem de çarptığın kayayı deneyimleyeceksin. Evvelâ hepsi olacak, sonra teker teker ayırıp bir de öylesini öğreneceksin. Su içmenin hazzı değil önemli olan der ya huysuz aykırı Hintli kişi OSHO, içerken suyun ta kendisi olabiliyorsan, bunu hissedebiliyorsan asıl haz oradadır... Her fikrine tamamen katılmasam da bunu alkışlıyorum işte, farkındalığın özeti bu deyişte...

Ferah-fezâ ve ister acı-ister haz olsun, tamamını dibine kadar farkederek yaşayacağımız günlere diyelim... Sevgimle, sevgimizle...

Adsız dedi ki...

Size kolay gelsin.Yazılarınızın tümünü okumama rağmen ne yorum bırakacağıma karar veremedim,sadece Osho kişiliğini tanımıyorum.