KARANLIK; IŞIĞIN NEGATİF İYONİZE OLMUŞ İZDÜŞÜMÜDÜR! BAŞIMIZDA KÂİNATIN SARKACI.. GEÇMİŞ - ÂN - GELECEK .. VAROLMUŞ VE OLACAK... BURASI GECE VARDİYASI! BURADA HERŞEY OLASI...

Salı, Ağustos 26

Kendiliğinden

Bazı benzerlerim gibi ben de dört yaşında olmadan okumuşum. Aile büyükleri önce ezberlediğimi düşünmüşler. Sonra elime farklı farklı kitapları, arkasından da gazeteyi verip yine okuduğumu görünce, "aa, bu okuyor" demişler, ben de mahsucuktan okuyorum, sahi sanıyorlar diye fazla şımarmamışım. Galiba okuma taklidi yaptığımı zannediyordum. Okuduğumu kendim de idrâk ettiğimde yaşım dört buçuğu geçmişti. Sevinçle koşup ağabeyime müjdeyi vermiştim. O da gayet sâkin "evet, okuyorsun" dediğinde çok kırıldığımı hatırlıyorum. Bana, ağabeyim beni önemsemiyor, inanmıyor gibi gelmişti. Nereden bilecektim ki aslında aylardır okuyabildiğimi. Okumayı nasıl öğrendiğimi, ben dâhil tam olarak açıklayabilecek kimse yok aramızda. Öğreten biri olmamıştı çünkü. Erken okumanın ne faydası olduğunu sorarsanız, hiçbir yararı olmadı derim. Sadece şimdi baktığımda bazı kişisel özelliklerimin oluşmasında önemli bir payı olduğu kanısına varıyorum.

Hayatımda her şeyin "kendiliğinden" olmasını bekliyorum hep meselâ. İstiyorum ki nasıl farkında olmadan okuduysam başka şeyler de öyle oluversin. Mücâdele etmeden, uğraşmadan, fıtrattan... Mantıksız görünüyor değil mi? Bence de. Ama zaten söylemeye çalıştığım da bu. Hatalarımın nedenini anlamaya, pek de herkesin geçtiği yollardan geçmeyişimin sırrını çözmeye, soruları başkalarına değil de niye kendime sormayı tercih ettiğimi bilmeye çalışırken, yanıtı biraz da burada buldum sanki.

Daha okula gitmeden okumayı öğrenince, okuma eylemine ayıracak çok vakit oluyor ve evdeki malzeme çabucak tükeniyor. Sen de başkalarınınkine sarmaya başlıyorsun. Komşuların kitapları, esnafın gazeteleri, Lemân hanımın dergileri derken öğrendiğin her bilginin başkaları tarafından da mutlaka bilindiğine inanıyorsun. Kendi bildiklerini onlardan başka kimse bilmiyor zannedenlere de hep şaşırıyor, anlama güçlüğü çekiyorsun.

Merak duygum da sonradan etrafımda görüp tanıdığım kişilerinkine göre farklı yönde seyretti tahminimce. Yanımdaki yöremdeki insanların yapıp ettikleri, özel hayatları beni cezbetmedi. Uzak bir geçmişe ait bilgiler, geleceğe dair buluşlar heyecanlandırdı. Ne var ki bir "tuhaflık" hali de sürdü hep yanıbaşımda benimle. İlgilenmediğim, sormadığım hatta bilmek istemediğim şeyleri hep kendiliğinden anlayıverdim, ille de gelip buldular beni, hatta ayağıma dolandılar.

Her şey kendi kendine olsun istersen bir sürü şey gerçekleşmiyor tabii. Üstelik insanı hayatın pratik yönlerinde eni konu tembelleştiriyor. Bir bakıyorsun bazı şeyleri çok erken yaşamışsın, bazılarında ise fena hâlde geç kalmışsın.

Siz de bir düşünün; ömrünüzün akışı içinde engel olamadığınız, çözemediğiniz kimi durumlar belki de çok üstünde durmadığınız bir olgusunda saklıdır hayatınızın.

5 yorum:

coffeé dedi ki...

merhaba,

tüylerim diken diken oldu yazınızı okuyunca...

hızlanan bu hayatta insanın "kendikendiliği" daha da azalır hale geliyor. ama o "tuhaf" denilen şeylerin kendi kenine gelip sizi bulması en güzel şey olmuş galiba bu hikayede

GeCe PERİSİ dedi ki...

Sana da merhaba sevgili coffeé, "kendiliğindenlik" -anlamı gereği- ölçüsünü kendi koyan nâdir olgulardan. Şükür ki insanoğlunun ona müdahalesi (azaltma/artırma) mümkün değil. Aksi söz konusu olduğunda zaten kendiliğindenlik olgusundan söz etmek imkânsızlaşıyor.
Tuhaflık konusunda da kesinlikle sana katılıyorum. Bir bedeli yoktu diyemem, ama o "tuhaf" şeyler bu hikâyenin en güzel kısmıydı.
Selamlar..

Brajeshwari dedi ki...

Yazılarnıza ve sitenize bayılıyorum..

sevgiler benden de..

Ayşe Marika Sağlam dedi ki...

gözden kaçanlar ve baka baka görülemeyenler...ne güzel bir yazıdır bu...blogunuzla tanışmaktan bahtiyarım.merhaba

GeCe PERİSİ dedi ki...

İçime yerleşmiş "yaşamın kendisinin yazı yazmaktan çok daha gerçek, çok daha derin olduğu..."(*) bilgisine rağmen, sözcüklerin köprüsünde
rastlaşmak ne hoş.
Benden de sevgiler ve merhaba her birinize..

(*)Tezer Özlü