KARANLIK; IŞIĞIN NEGATİF İYONİZE OLMUŞ İZDÜŞÜMÜDÜR! BAŞIMIZDA KÂİNATIN SARKACI.. GEÇMİŞ - ÂN - GELECEK .. VAROLMUŞ VE OLACAK... BURASI GECE VARDİYASI! BURADA HERŞEY OLASI...

Cuma, Ocak 3

Büyümek


Siz kendi yolunuzdan gidiyorsunuz...

Başkalarının yapıp ettikleriyle ilgilenmiyorsunuz...

Başarılı oluyorsunuz ama kimseyle tartmıyorsunuz kendinizi, yarışa girmiyorsunuz...

Bir ihtirasınız varsa eğer, işinizi kusursuz yapmaya, ona bir artı katmaya dair sadece; diğerlerinden ‘daha iyi’, herkesten ‘en önde’ olmakla alakadar değilsiniz.

Bakmıyorsunuz bile sağınıza, solunuza çünkü işinizin dışında bir hayatınız var ve siz o hayattan tat almayı seviyorsunuz. Sorsalar, mutlu olmayı başarılı olmaya tercih edersiniz.

Kaçıp uzaklaşmayı istediğiniz anlar oluyor hatta. Ne var ki bağlanırken sizin bile farkında olmadığınız bağlarınız var. Artık kolay kolay kopamazsınız, koparamazsınız. Zaten siz yine de hep biraz ‘kaçak’ yaşıyorsunuz. Size ait ‘küçük’ bir dünyada huzur buluyorsunuz. Ne herhangi birilerinin sınırlarından sızmaya niyetiniz var ne onların sizin sınırlarınızı zorlamasından hoşlanıyorsunuz.

Bütün bunlara rağmen bir de bakıyorsunuz hiç aklınıza gelmeyenler gelmekte başınıza. Şaşırıyorsunuz. Gizli hırslarına sizi kurban etmek isteyenler çıkıyor yolunuza; çaktırmadan çelme takanlar, o güne değin ürettiklerinizi gözlerden saklamaya çalışanlar.

Hırs ve kıskançlık, zekâlarını kör ediyor bazılarının, gözleri kararıyor... Ancak o zaman öğreniyorsunuz nasıl tehlikeli olabileceğini, var olmakla yetinmeyip diğerlerini yok etmeye uğraşanların... Fark ediyorsunuz ki kaçmak elinizde değil bazen, kaçmakla kurtulamıyorsunuz dahil olmak istemediğiniz ortamlardan, koşullardan, tartışmalardan. Savunmaya geçme mecburiyetinde bırakıldığınıza öfkeleniyorsunuz en çok ve işin tuhafı yalnızca o durumda kaldığınızda hırslanıyorsunuz siz de.

Halbuki yeteneklerinizi sergilemeden sevilmeyi önemsiyordunuz belki de. Onları görmeden sizdeki değeri sezmesini arzulardınız kıymet verdiklerinizin. Tıpkı yapabilecekken yapmadığınız, reddettiğiniz ya da vazgeçtiğiniz birçok şey gibi. Maalesef ki becerilerinizi sakladığınızda, gün yüzüne çıkarmadığınızda, her özelliğini abartanların âleminde ne derece harcanacağınızı, üstünüze basılacağını, ezilip geçileceğinizi anladınız bir vesileyle. Bu vasfınızdan sizi yaralamak için faydalandıklarına şahit oldunuz. Kaçındıkça içine çekildiğiniz bir girdaba kapılmaktansa yolunuzdan feragat ettiniz kimi de.

Bir de yerli yersiz ne kadar ‘komplekssiz’ olduklarını kanıtlama derdine düşenlere rastlıyorsunuz. Onlar adına utanıyorsunuz zira hiçbir komplekse sahip olmamanın pek de makbul bir hal sayılmayacağına müdriksiniz. Zekâdan, duyarlılıktan gerektiğince nasipsiz, eksiğini algılamaktan aciz kişilere ‘bahşedilmiş’ bir ‘lütuf’la övünmelerinin hikmetini sorguluyorsunuz.

Neden mesela “Batı karşısında aşağılık kompleksi” duymaktan bunca korkuyorsunuz... Bir şeylere gıpta etmenin, onları kendinize de mâletmenin ilk adımı olduğunu niye düşünmüyorsunuz... Doğru ve güzel olanı hayatınıza geçirmek yerine inkâr etmenin kıskançlıktan kaynaklandığını, asıl aşağılık duygusunun burada yattığını niçin kabul etmek istemiyorsunuz...

Gerçek endişeniz küçümsediklerinizi gerçekleştirmek konusunda yetersizlik hissetmeniz olmasın sakın... Oysa pekâlâ becerebilirsiniz, üstesinden gelebilirsiniz ‘kompleksli sanılma’ kompleksinizi yenebilseniz... Kimsenin kimseden, bir toplumun bir toplumdan, bir ırkın başka bir ırktan, bir cinsin diğer cinsten üstün veya aşağı olmayacağına gönülden inanıyorsanız aslında, takdir etmeyi de bilirsiniz ve komplekse girmezsiniz. Onları saklamak uğruna saldırganlaşmazsınız. İmtina etmezsiniz itiraf etmekten.

Komplekslerinizden arınmanın yolu, neyiniz eksikse, neyiniz yoksa, neyiniz yanlışsa onları tamamlamaktan, edinmekten, düzeltmekten geçmez mi hem... Diyelim ki bilgisizliğinizi veya ezilmenizi kompleks edinmediniz, imkânı var mı öyleyse cehaletinizi gidermenizin yahut baskıdan kurtulmanızın...

Herkesi eleştirmeye hakkımız var elbette, kendimizi de eleştirebildiğimiz müddetçe... Bizzat suçlu olmadığımızda da üzüntümüzü belirtmek için özür dilemekten bunca dehşete düşmemiz niye? Teşekkür etmeyi veya özür dilemeyi bir tür aşağılanma saymak hangi komplekslerimizin neticesi?


İnsanız, hepimizin ihtirasları, kompleksleri var... Yeter ki birilerine zarar vermenin değil, gelişip ilerlememizin bir aracı olsunlar...

Hiç yorum yok: