Pazartesi, Aralık 19
Pazar, Aralık 18
Pamuk

Sanırdım ki; korku, yalnız dağları beklemekte. Meğer; indiği de oluyormuş, insan gözünün bebeğine. Bu pamucuk haberlerden içim daralsa da, yanar yanar gönül koyarım, yeniden hortlayan "aydın despotizmi"ne. Çünkü; sahiden de "bu topraklarda yaşananlar, haklı ya da haksız olma keyfiyetinin çok fevkinde. " (A.Alatlı)
(Yakaladığı "o an" fotoğrafı için Mustafa Küçük'e de saygı ve şükranla..)
Cumartesi, Aralık 17
Döngü
Pazar, Aralık 11
Cuma, Aralık 9
Yaprak
Çarşamba, Aralık 7
Gölge

Yazık... İnsan bir kez uyandığı rûyaya yeniden yatamıyor ve "iç"ini göremiyor her bakmasında aynaya.. Arsızca sevgiyi çoğaltıyor da günlerin telâşeli kalabalığında, kendisini çağıran beyaz bir gölgeden öte, kirini yoğaltamıyor.. Gidebilsem; gideceğim elbet, kendi içimden bile. Uzakların dibime kadar geldiğini görmektense.. Ama olmuyor, olmuyor işte.. Bir kuvvet, oyalıyor hergün beni binbir düş ile. Yoksa; kerte kerte kopmak ile köprüleri atmak, kapı komşusu duygular ve bu duygulardan bugünlerde bizim evde çok var.
Pazartesi, Kasım 21
Kutlama

Zamanın akışına hükmedemiyor olmanın ve kaçınılmaz sona yaklaşmanın kutlaması olur mu? Doğumgünlerinde oluyor doğrusu. Bu yanı ile derinlerde bir yerde hüznü beslese de, rüyalarına girdiğin, kıyılarına vurduğun, kapısında durduğun bir insan yaşlanırken; yani, biraz daha uzaklaşırken çocukluktan, yanında olmak ve şahit olmak büyüdüğüne eşsiz bir duygu... Ötesi var çünkü, habersiz yaşlananlar... Bu sebepten işte bugün, ey hüzün; sana inat, hem ağlanacak, hem kutlanacak!
Çarşamba, Kasım 16
Salı, Kasım 15
Hiç

« Amerikalı Angela Disabella, beş aylık bebeğinin parmağını emmesini önlemek için acı biber sürdü. Küçük kız, nefes alamayarak öldü. »
Ya hiç ; ya da çok az umutla idare etmeli... Çok az...
Cumartesi, Kasım 12
Yolcu

Hiçbir yoldan hayır gelmiyor, merkezine kendini oturtmayınca.. Oysa; yollar ve yolculuklar elinde olmalı insanın.. Sebepler, sonuçlar, hep elinde.. Yoksa akıl yoruluyor, çizgiler kararıyor.. Günler geçiyor da öyle, saatler geçmek bilmiyor. Hasret yok! Özlemek yok! Tövbe büyük günahlara! Lâkin bir sonu olmasın mı hâlâ? Her gidişte hayattan da gidiyorum nicedir. Bu kadar yollara yazgılı bir kurgu, niyedir?
Perşembe, Kasım 10
09:10
Çarşamba, Kasım 9
İç

Kendi sonuna doğru yuvarlanan bir renk topunun, bîhude çırpınış ile nâfile harcanışları arasında ille de sözcüklerle uğraşıyorsa insan : ZAVALLIDIR ! Ve bu durum; ya tatlı hayata doğan insanların "iç" inden çıkma arzusu, yahut ta o "iç" lerden dışarı atılmaya sebep bir yetersizlik yüzündendir. Söyleme alışkanlığını kırmak isteyen bir "yazmak" , zararlı bir bahâne, kötü bir mâzerettir. Çünkü; "iç"in kapılarını zorlayan hüzün, tehlikelidir ve gerekiyorsa delirmelidir!
Pazartesi, Kasım 7
Bilâistisna
- Daha önce okumamış mıydın?
- Kerelerce okudum ama, her okuyuşumda değişiyor sonu.
- Güldürme beni. Adam ölecek. Bu kesin. Son değişse bile adam ölüyor. Hep ölüyor adam.
- Olabilir. Öykülerde ölüm çoktur. Hadi çıkalım. (faruk ulay, kopuk bağlantılar)
Herkesin filmi bir gün bir şekilde aynı "son" ile bitecek. Hal böyleyken, filmlerimizin kurgusuna onca kafa yorup, titizlenmelerimiz niye ki? Kurguya göre Oscar mı verilecek? Ölüm; istisna tanımayan tek kanun. Diğer kanunlar gibi manipüle edilemiyor ve ben her ölüm haberinde avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlamak istiyorum, onun bu yersiz adaletini.
Pazar, Kasım 6
Jeanny

- Tatsız bir haberim var, ama?
= Söyle.
- Bizim yan bloktan bir kadın...
= Eee?
- Sekizinci kattan.. aşağıya atmış kendisini..
Tanımıyorum ama güzel olmalı.. Yirmi altı yaşında bir kadın hiç çirkin olabilir mi? Şimdilerde yıkılmış bir eşi ve herşeyden habersiz soluyan beş aylık ta bebeciği varmış. Terliğinin bir teki yukarıda kalmış. Bulduklarında, yüzü beyaza kesik, gözleri açıkmış. Görünürde olanlara bir sebep yokmuş. Hatta bir gün öncesinde, geleceğe dair basit planlarından söz etmiş birilerine. Basit planlar... Hiç değişmiyor... Oysa... Aah, kim kime sahiden bir şeyler verebiliyor? Zihnimde 80'li yılların Falco'sundan "Jeanny" çalıyor. " Du dich? Ich mich? Oder, oder wir uns? "
Geride kalan olmak duygusu, belki taşıması güç bir "ceza", ama olsun. Ben intiharları seviyorum. Bedeni ile rûhu arasındaki köprüyü "intihar" lokumu ile havaya uçuranlara ise gıpta ediyorum. Hatta bir gün gerçekleşecek olan ölümümün de "intihar" olmasını diliyor ve daha büyük bir keyifle yakıyorum sıradaki cigaramı. Ne yapayım? Şimdilik elimden bu kadarı geliyor.
Cumartesi, Ekim 29
Zaferler
Salı, Ekim 25
= ( x / + - )

Önce "çarp" kendini, çoğalt sonsuza.. Sonra "böl" , paylaş onunla bununla.. Ardından "topla" geriye her bir parçanı ve "çıkar" içine yerleşemeyen köşesi kırıkları.. Yaşam eşittir; parantez içinde dört işlem ! İşlemin sonucu hep eksi, hep eksik... Nitekim; parçalanan her oyuncak "tamir edildiğinde" bir parça fazla gelir. Oyuncak iş görür; lâkin bilir de, hep eksiktir bir parçası. Merakım o ki; sahibine düşer mi acep bunun tasası?
Pazar, Ekim 23
İnanmak
"İnanmışların güller açar kalbinde her zaman / bütün korkuları avuçlarından akıp gider..." diyor, hani şu oğlu Galata kulesinden ölüme atlayan adam! Ve ekliyor: "inanmak; biraz da var olmaya benzer " Kim bilir "var olmak" gerçekte neye benzer?
( Sevgili Handân Demiralp ' e çoğaltıp çoğalttırdığı her şey adına minnet ile...)
Çarşamba, Ekim 19
Kum Saati
gökyüzü, içimde yıldız yıldız bir gece,
içimde kimsesizlik var
içimde aşk var
Allah var
içim
d
e
ço
cuk
luğumun
yetim sokakları var
içimde onur var,gurur
var, hayatın rengi var ve
saygı ve sevgi ve îman ve aşk var
beni temiz bir toprağa gömün e mi? "
Perşembe, Ekim 13
Dinle Böceğim;

"... dinle böceğim, uzun bir seyahate çıkacağım, hareketimden evvel bazı şeyleri söylemek arzusundayım. Yokluğum fazla uzayabilir, zaman zaman, dediklerimi dinleyerek saptarsın ki: hayatta kimse kimseyi anlamaz, kimse kimsenin yerini tutamaz; aşk dediğimiz, ya vahim bir yanlış anlaşılmadır, ya kötü bir hayal kurma tarzı: iki kişinin ikisi de, öbürünün yerine hayal kurmaya kalkıştığından, sükût-u hayaller eksik olmaz! Sen dediğime kulak ver, kendimizden başkasını sevemiyoruz; sevdiğimiz, şahsiyetimizin dışlaştırılmış, bir başkasının üzerinde somutlaştırılmış hayali; o başkası da kendisini üçüncü bir şahıs üzerinde dışlaştırır, somutlaştırır: arada ahenk kurulamaz, nasıl kurulsun, sevdiğimizle sandığımız farklı! Muvaffak bir çift, yalnızlığa tahammülü yüksek iki insan mânasını taşır: çift demek, yanyana iki yalnızlık demek, beraber bile olamamış, kesişmesi bile zor! Onun için böyle bir hayatı, içine girip kurbanı olmadan yaşayacaksın, yani uzaktan. Uzaktaki, soyut, hemen hemen yok bir şahsı sevmekten güzelini tasavvur edemiyorum. Yakında olmayan sevgili tahayyülde yaşatılır, hayalde yaşamak az evvel açıkladığım kaideye uygun olarak, onu kendine benzetmektir; yanında bulunmayacağından, o buna ne itiraz edebilir, ne müdehale: sevdiğini hayalinde değiştirdikçe, kendine benzettikçe daha çok seversin, böylece denge korunmuş olur. Sevmek! Sevmek esasında alıp başını gitmektir, sevgiliden uzaklaşan mutlak aşka yakınlaşır, sevdiğini gönlünde kendi bildiğince yeniden yaratarak..." attila ilhan, fena halde leman
Salı, Ekim 11
Yanmak
Pazar, Ekim 9
Hükümsüzleşmek

"Bir sabah uyanıyorsunuz ve yoksunuz. Aynaya bakıyorsunuz, yüzünüz aynı yüz, elleriniz aynı eller... Bedeninizi yokluyorsunuz, orada duruyor... Ama siz hükümsüzleştirilmişsiniz, yoksunuz... Tapındığınız Allah'ın kitabı da dahil olmak üzere her şey, herkes değişmiş, tanımıyorsunuz... Ve bana öyle oldu. " (*)
Yörüngemi şaşırıp, hükümsüzleştiğim o meş'ûm vak'adan beri, bu ilk boylu boyunca yazma/yazılanma teşebbüsüm. Gerekçesini bilmiyorum, ama kıyametin, meğer insanın içinde kopan bir şey olduğunu anladığımdan bu yana, âlemler ötesi bir sürgündeyim âdeta. Ne bir başlığı var içimdeki acının, ne de bir muhâtabı kalbimdeki isyanın. İnsanlar da, dünya da ömrüm gibi kayıp gidiyorlar işte ayağımın altından. Ailenin aile, dostun dost, komşunun komşu olmaklığı eskidi, birkaç dünya gününde ve ben en çok bir " itiraf " gibi ölmeyi diler oldum, dualarla varılan sabahların köründe. Yaşamın, beni ziyâdesiyle aştığını, artık onu taşımanın anlamını kaybettiğimi itiraf ! Ne var? Herkes bir gün kekeleyebilir.
Çarşamba, Ekim 5
Yazgı
Pazar, Eylül 11
Eylül Yorgunu

" Ey acı ! Gün senin, çevir burgunu..
Ve vicdânım; dünlerden gel - yap sorgunu..
Ne olsa şimdi koca bir ömür: Eylül Yorgunu !.."
Cuma, Eylül 9
Shalamar

Tırnaklarım ipeği çizdi / beyaz
Parmaklarımın arasından akıyordu
Dansı sürüyordu büyücülerin / titrek
Ne yana kanatlansam o yana uçuyordu Şalamar..
Saçlarının arasından esiyordu
Zehir sızıyordu yalnızlığından / soğuk
Ne yana kanatlansam o yana uçuyordu Şalamar..
Yine de eteklerin geçmiyor başına Şalamar ..
Dünya diye seyrettiğin odanda
Dokundular fırladın yataklardan :
" b â s u - b â d e l - m e v t !!! "
Tersine akıttın nehirleri çığlık çığlığa
Kuyularda yüzümüzü gördük
Saçlarımızı aradık - gitar sololar...
Yine de eteklerin geçmiyor başına Şalamar ..